SON DAKİKA
Hava Durumu

SON EMİR

Yazının Giriş Tarihi: 12.07.2025 15:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.07.2025 15:51

SON EMİR
Zamanın adeta donduğu, bütün renklerin katran karasına dönüştüğü 15 Temmuz gecesi… Bir geceden daha ötesi… Dostla düşmanın sezildiği, zifiri karanlıklar yüzünden göz gözü görmediği o bahtsız gecede çalıların arasından bir kuş uçar gökyüzüne. Gecenin karanlığında bir kez olsun ardına bakmadan uçar maviliklere. Buz gibi bir kurşun çıkar namludan, değer göğüs kafesine. Bir dağ yıkılır yere, gözünden yaş akmadan. Hangi yürek gider şehadete böyle gözünü kırpmadan. O koca yürek nasıl sığar o daracık toprağa? 15 Temmuz gecesi milletin uçakları ve tankları sürülür milletin üzerine. Millet o karanlık gecede yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle sokaklara dökülür bayrağına ve milletine sahip çıkmak için. Bir dehşet yaşanır o gece. Akif şu mısralarında sanki o geceyi anlatmış bize: “Saçıyor zırha bürünmüş de namert eller/Yıldırım yaylımı tufanlar, alev den seller/Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere/ Sürü halinde gezerken sayısız tayyare” O gece leş kargaları dadanır her karış toprağı kanla sulanan güzel ülkeme. Senaryosu haince yazılan bir oyun sahnelenmeye çalışılır gecenin karanlığında. Fakat bu oyun, bu milletin yabancısı olduğu bir oyun değildir. İşte o an yanar ışıklar, düşer perde, çıkar hainlerin oyunu gün yüzüne. Kutsal üniformayı giymiş çakallar nasıl dans eder asil kurt sürüsüyle? 1915’te Çanakkale Boğazı’nı nasıl geçebilirler Zor zamanlarda kenetlenmeyi çok iyi beceren bu millet; bu vatanın kahramanlar diyarı Anadolu’nun genci, kadını, erkeği, çoluğu çocuğu o mahşer gecesi gücünü gösterir hainlere. Tankları ve toplan olmasa da sarsılmaz imanları vardır göğüs kafesle rinde. Onlar ki “Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor” sözünü şehit kanlarıyla nakış nakış işlerler yüreklere. Hiçbiri ardına bakmayı, geleceğe dönük hesaplar yapmayı geçirmez aklından. Bu vatana saldıran sülükler, bu kahraman mille tin her bireyinin namusuna, bayrağına ve vatanına göz dikildiğinde nasıl birer yiğit asker olacağını hesap edemediler. Ölüme gülerek giden bir milleti tankla tüfekle püskürtmeyi denediler. Ne yazık ki tarih yine tekerrür etti ve hainler hıyanetlerinde sınır tanımadılar. Fakat dün olduğu gibi bugünde hainler geldikleri gibi gittiler. Milletin birlik du varından bir taş bile sökemediler. Duvarın altında kaldılar. Bu gidiş son, bu zulüm son, yaşanılan acılar son değildi. Bu topraklarda yaşamanın bir bedeli vardı. Yiğitler o gece bunun bedelini canlarıyla ve kanlarıyla ödediler. Yılmaz kudretimizle, bu bayrağa, bu toprağa olan aşkımızla, içimizdeki imanımızla onları kendi nefret denizlerinde boğduk. Hainlerin türlü oyunlarını birliğimiz ve dirliğimiz bozdu. Bizden gibi görünüp de bizden olmayan ama sinsice içimizde saklanan hainler milletin gücüyle yerle yeksan oldu. O an tüm vatan evlatları o güzel “Gençliğe Hitabe”yi hatırladı. Nasıl bir kan taşıdığımız belli olduğu için yazılmıştı o satırlar. O satırlar şöyleydi ve harfiyen uygulandı: “Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıya net içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler... Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” Bu onurlu ve aziz milletin istikbalini Sevr’le ve Lozan’la karartmak isteyen zihniyetin uşakları, bu cuntacı hainler, karanlığı fırsat bildiler. Fakat bir vatan evladının, Niğdeli Ömer Hali Demir’in gerekirse bir kuş olup şehadete ereceğini, kendi yüreksizlikleri ve korkaklıklarından ötürü göreme diler. “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” diyen bir milletin kahraman evlatları, o gece okunan ezanlarla ve verilen Selalar , Allah Allah nidalarıy la, İstanbul’u fetheden Fatih misali, göz kırpmadan koştular ölüme. O gece Türkiye tek yürek oldu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte güneş yine doğuyordu ufuklardan. Buğday sarısı güneş, sanki gülümsüyor du üzerimize. 250 şehidin kanlarıyla kazanılan özgürlüğü müjdeliyordu bize. Pensilvan ya ’daki hainin kuklaları yakalanmıştı birer birer. İstiklal Marşımızın ilk mısra sı “Korkma” diye başlıyordu. O gecenin sabahında tüm dünya bir kez daha anladı bu “Korkma” sözüyle ne demek istendiğini. Millet her zamanki gibi korkmamıştı yine. Zira zafer korkmayanlarındı. Bu kahraman millet, korkunun ne demek olduğunu henüz bilmiyordu. Allah bu aziz millete böyle karanlık ve acı dolu günler göstermesin. Şehitlerimizin ruhu şad olsun. Sözlerimi Dursun Ali Erzincanl ı’nın “Otuz Kuş” adlı şiirinden aldığım, Ömer Halis demir ’in diliyle söylenen şu mısralarla bitirmek istiyorum: “Baba, milletime söyle/Al bayrağın dalgalandığı her yerde biz varız./Paşama söyle, namusumu çiğnetmedim/ Anama, çocuklarıma, eşime, kardeşlerime de ki,/ Ömer size bir vatan bıraktı./Çekinmeden bu vatan bizim diyebilirsiniz./Çünkü bedelini ödedim/ Baba, ben oğluma, Ertuğrul’a bu vatan için ölmeyi öğrettim/Sen de bana öğrettiğin gibi ona vatan için yaşamayı öğret/Bu vatan sizin baba/30 kurşun yedim, bedelini ödedim/Babacığım hürmetle elle rinden öperim./Ben babamın en hüzünlü yanıyım/ Ben babamın aslan kahramanıyım/Ben vatanımın asil kahramanıyım.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.